21 Nisan 2012 Cumartesi

HUZURSUZ ANTOLOJİSİ-1



acının dağlandığı anlar vardır…
aramaya gerek yok, o gelir bulur…
beraber gidilen bir lokantanın kapanması bile üzüntüdür…
veyahut lokantanın yerine dükkânı çiçekçinin tutması…
gözyaşından çorba olmaz ama…
dilin, damağın yanar tuzdan…
soğutamazsın…
zamansız, kırmızı bir toka çıkar nereye saklanmışsa…
saçı toplasın diyedir küçük canavarın dişleri…
ve fakat dağıtıp ısırır, acıyan ne varsa…
yaşananları…
yaşanmak için sıraya girmiş ihtimalleri…
yapılmayanları…
sadece erkek olduğum için koridor tarafına oturmak durumunda kaldığım,
yani gam kenarının yine bana düştüğü
bir otobüs yolculuğumuz olmadı hiç uzaklara…
sen benim omzumda uyuya kalmadın hareket halindeyken…
biz durduk…
durdurduk…
gidebilirdik oysa…
kimseden gizlenmemiş, sadece bizi gizleyen bir tatile belki…
bir akraba düğününde dans etmedik meraklı akbaba bakışları altında mesela…
çok severdim yatakta kahvaltıyı ama, buna uygun bir tepsimiz bile olmadı…
alabilirdik… biraz daha bekleseydik…
zamanın dövdüğü bir hüzün ustasıyım ben…
kelimelerim tuğla tuğla…
her satırbaşında turuncu intihar hissi…
aklım, dilim, cümlelerim hep geçmişte…
geçmiş geçmiş de…
ben geçemiyorum ki…
bazen duruyorum yürüdüğümüz bir yerde…
ayaklarımız diyorum, bir ara aynı anda buradaydı…
beraber bastık bu toprağa…
sahi var mıdır o günden bugüne kalan bir toprak zerreciği?
tuhaf tutsaklığımın, her şeyden sen çıkarışımın şahidi kalmış mıdır etrafta?
bu bardaktan su içmişti…
bu sandalyede oturmuştu…
bu bankanın önünde buluşmuştuk ilk kez…
hiç gözümün önünden gitmiyor, çimlerin üstüne denk gelmiş tavla maçımız…
elimizde soğumuş kahveler, tadı bizden önce kaçmış kekimiz…
ve ikimiz de aynı anda mars olduk kıra kıra birbirimizi…
bir Allah'ın pulu durduramadı bizi…

gidişine türlü anlamlar yükledim…
istesem kalırdın…
istesen kalırdın…
gözyaşımdan düğümler attım açılması zor olsun diye umudun…
ama sevdim yine de…
seninle alakalı ne varsa sevmeye devam ettim…
son buluşmamızı sevdim…
tam giderken, beni elimden tutup çeken seni sevdim…
sarılmamızı sevdim…
arkama dönüp bakamamayı…
bizim oturduğumuz masada oturan mutlu çifti sevdim nargilecide…
ne olur hep böyle kalın dedim… ne olur…
bir yıldönümü gününde, engel olamadım kendime yoldan döndüm…
sen olmasan da sana giden yoldaydım, hatta birazdan evinin önünde…
ağlayarak söndürdüm yeni yasımın mumlarını…
kutlu olmadı ama!..

biliyorum biz geçtik sevgilim…
bizden geçti…
başka hayatların insanlarıyız artık…
başka umutların…
başka adam…
başka kadınların…
tamam da, silebilir misin yaşadıklarını?
boyayabilir misin siyahla neşeli günlerimizi?
çıkarıp yüreğimi, kanımın söndürdüğü ateşlere atabilir misin, yangında ilk kurtarılacakken…
yıllar sonrasına yatırılmış acılarımız var artık karanlık mahzenlerde…
beklenmedik bir karşılaşma anında…
bir havaalanında…
bir tesadüfler garında…
bir kafede…
ya da sinema çıkışında kim bilir..
birbirine bakan şaşkın gözler…
belki evlenilmiştir, belki çoluk çocuk duvarı örülmüş, anıların üstüne beton dökülmüştür…
işık mı en hızlıdır, ses mi kıyasında; açık farkla galip gelir o anda, hiç hesapta yokken acı…
acı hızlıdır acı…
yaşananlar bir çırpıda, dirhem dirhem koparır etini…
ama ne çare; gurur engel olur…
giyilen sahte mutluluk elbisesinin düğmeleridir tebessüm…
boğazın düğümlenir…
soğuk bir merhabadır dildeki…
ama öpmek, içine çekmek istersin dudaklarından hasretini…
"devam etseydik, tüketseydik bu kadar güzel olur muydu" gözlerinde birikir…
"neden yok ettik birbirimizi" ağzına gelir…
susarsın, öfken hükmen mağlup olur sevdana…
üşürsün…
çok üşürsün…
gidene, kalana, mizahı olmayan haline üşürsün…
öyle ki…
"karda donmak üzeresindir
uyumak tatlı geliyordur ama…
sen öldüğünün farkında değilsindir.


                                                                                                                       Zeki Kayahan Coşkun

5 Nisan 2012 Perşembe

BUGÜNLERDE SOKAKTA RASYONEL KEDİLER GÖRÜYORUM

Annemi özlüyorum. Özlemi anniyorum. Anlıyorum. Zenit bana ne söyledi hatırlanamıyor. Kurumlar ve kuramlar beni anneme üzüyor. Bende şiir yazabilme kaabiliyeti varmış, öyle söylüyorlar. Ne dediğimi bilmemek istiyorum. Hakkımı aramamak istiyorum. Boş başıma dolaşmak istiyorum. Sosyalleşmek istememek gibi bir hak tanınmak istendiriliyorduğum. Sahipsizim. Sonra sokakta dolaşırken her şeyi rasyonalize etmek durumunda kalıyorum. Bazı kediler rasyonalize olmak istemiyorlar. Annem, rasyonalize ne demek, ağlamıyor. Kendimi bana bırakmak istiyorum. Annemi özlediğim için kızlardan uzak duruyorum. Kızlar bana yaklaşmakda zorluk çekiyorlar. Köfteci de öyle. O da bana yaklaşmak da zorluk çekiyor. Canım akşamları daha çok sıkılıyor. Annem daha çok. Akşamları hava siyah oluyor. Havaya bakıyorum. Hava bana bakıyor. Bana salık verilecek sevgiliyi doğudan reddetmek durumundayım. Kızlar bana önem vermemek konusunda tutarlı. Annemi özleyince, annem yok ya hani, böylece Hayati'ye bakıp. Hayati'ye bakıyorum işte. Yani şey oluyor. Hayati benim hayatımda etkili bir yere sahipmiş ben de, hani Hayati'ye bakıyorum ya, hah, işte Hayati'nin şey. Sonra dışarı bakınca küçük bir irrasyonel kedi görüyorum. Kedi bana aç aç bakıyor.ben ona artık  annemi özlediğim için konuşmamak istemediğimi ancak rasyonel anne kedisiyle gidip gitmesini istedim işte. Kedi bana bakıp gitti. Ben gece korkunca istemediğim kitaplar okuyup anlamadığım annelere saygı duyuyorum. Ataya saygı hamurumun içinde varmış. Benim hamurum orda. Annem beni sevip özler. Ben de böylece yalnızken annemi düşünüp irrasyonel kedi gibi annemin peşinden gidemem. Sonra annemi de rasyo...Neyse...                                                                                                                

                                                                                                                                 *Ah Muhsin Ünlü