30 Ekim 2012 Salı

SATÜRN RADYOSU ŞARKILARI-2


Dylan'ı hepimiz severiz fakat Baez haklıydı.

 sigara yaktırır:   "Hatıraların ne getirebileceğini biliriz ikimiz de"
 bi tane daha yaktırır: "dinle"

DİAMOND AND RUST

elmaslar ve pas 
lanetlendim şimdi 
çünkü gene geldi senin hayaletin 
ama bu alışılmadık bir şey değil 
dolunay çıktı 
ve senin beni arayacağın tuttu 
ve burada oturup 
elim telefonun üstünde 
birkaç ışık yılı önceden tanıdığım 
bir sesi dinliyorum 
dosdoğru düşüşe geçerek 
hatırladığım kadarıyla 
gözlerin serçe yumurtasından daha maviydi 
şairliğimin berbat olduğunu söylemiştin 
nereden arıyorsun? 
ortabatı'da bir telefon kulübesinden 
on yıl önce 
sana kol düğmeleri almıştım 
sen bana bir şeyler getirmiştin 
hatıraların ne getirebileceğini biliriz ikimiz de 
elmaslar ve pas getirirler 
sahneye daldın 
zaten bir efsaneydin 
yıkanmamış bir fenomen 
orijinal serseri 
kollarıma saptın 
ve orada kaldın 
geçici olarak kaybolmuştun denizde 
madonna senin olmuştu bedavaya 
evet, kabuğundaki kız 
seni incinmekten koruyacaktı 
şimdi görüyorum ayaktasın 
etrafına düşen kuru yapraklarla 
ve saçlarında kar 
şimdi gülümsüyorsun 
washington meydanı'ndaki 
o salaş otelin penceresinden.. 
nefesimiz beyaz bugularla çikip 
birbirine karişiyor ve havada kaliyor 
kendi adima konuşmam gerekirse 
ikimiz de orada ölebilirdik o zaman 
şimdi bana diyorsun ki 
nostaljiyle işin yok 
öyleyse başka bir laf söyle bana 
(bu duruma uyan) 
sen çok iyisindir kelimelerle oynamakta 
ve işleri belirsiz birakmakta 
çünkü öyle bir belirsizlige ihtiyacım var şimdi 
herşey çok fazla açik görünüyor 
evet çok sevmiştim seni 
ve bana elmaslar ve pas sunuyorsan 

zaten ödedim (bedelini) 


joan Baez ve Bob Dylan sanırım tüm dünyada magazin dünyasının görüp görebileceği en sansasyonel çiftti. Baez, serseri, başına buyruk köylü kızı...Country'nin tüm incelikleri ve kadife sesiyle tüm sistemin canına okuyordu. Birden yanında en az onun kadar seri ve başına buyruk bir genç belirdi. Tarz sahibiydi, beat kuşağının yazarlarını filan okuyan eğitimli, entelektüel biriydi. Birlikte sahnelerin, konserlerin tozunu attırıyorlardı. Dylan, elbette muhteşem bir yeteneğin sahibiydi fakat, Baez gibi bir şöhretin yanında objektiflere yakalanmasının süreci hızlandırmadığını kimse söyleyemez.

Sonra Dylan , Baez'den uzaklaşmaya başladı. Onu yeterince entelektüel görmüyordu. Rivayet o dur ki efsane şarkısı "one more cup of coffee" Baez için yazılmıştır. Romantik tınısına aldamayın, sözleri sevdalı bir yüreğin kaldıramayacağı kadar ağır bir terkedişi temsil eder. Ve yine rivayet odur ki Baez ise Dylan'ı hiç unutmamış, yaralı bir kadın olarak hayatını, şarkılarını hep ezilenlerin, muhtaçların, yaraları olan insanların yanında yaşamıştır. Diamond and Rust'u ise Dylan'a yazmıştır.

17 Ekim 2012 Çarşamba

SİYAH KAPÜŞONLU KIZLAR



Bir eksik, bir fazla çok farkeder.  Bazen bu fark, "sevdiğiniz ölü insanları, hayatta olan sevmediğiniz insanların sayısına eşitler ve bu, hayatı çekilmez kılar" *

 Çabalamak yetmez ve insan ölene kadar kendilerini cama çarpıp duran sinekler gibi hisseder. Çocuk parkında, bir banka bırakılmış intihar notu gibi rahatsız edici bulur kendini kalabalıkta.

 Hani elinde bir zaman makinası olsa, kalkıp kapıdan geçen nayloncuya verecek derecede bıkmıştır hayattan.Yerine aldığı rengarenk mandallarla hayata tutunmanın daha kolay olacağını düşünür.

Genelde ilk taşı günahsız olan atar ve 50 akıllının da aklının kuyudaki taşa takılması kadar olağan bir şey yoktur.

 Ve örgülü, yün kazağın tam da dirseğinden, ahşap bir masadaki kıymığa takılması gibi bir şeydir aklının sürekli ona takılması. Dişlerini kamaştıran naylon bir gıcırtı çıkarır üstelik. Ya da sigara dumanından halkalar yapmak gibidir. Birkaç saniye titreşip havada dağılan halkalar gibi... sağlığa zararlıdır üstelik ve içinin boş olduğu radikal bir gerçekliktir. Bazen tüm bunlar için delilerin kuyuya taş atması bile gerekmeyebilir.

 Muhtemelen o sırada  Bob Dylan cennetin kapısını çalıyordur ve siz  Orhan Cami'inin şadırvanında abdest almakla meşgulsünüzdür. Çünkü siz zile basmaktan yanasınızdır ve bu gibi durumlarda böyle bir eylem elbette kaçınılmazdır.(burada "knocking on heavens door" dinliyor olsanız isabet olurdu)

Ve hazır cennet demişken siyah kapüşonlu kızlar sadece rüyalarda iner cennete uzanan merdivenlerinden. Üstelik Led Zeppelin bu kızlara şarkı dahi ithaf etmiştir. Ayrıca siyah kapüşonlu taşlar da acıtır insanın canını.(bkz: stairway to heaven)

Bu arada cellatların da siyah kapüşonlar giydiklerinden bahsetmiş miydim?

*SatürnSakini