20 Kasım 2014 Perşembe

ÇEVİRİ BİLİMİ ÜZERİNE: Fransız kalmasaymışız iyiymiş.




 Eğitim sistemimizden mi yoksa Andolulular olarak genetik yatkınlığımızdan mı, bilemeyeceğim ama maalesef tarih boyunca bir dil sorunumuz olmuş. Zira ilkokul üçüncü sınıfta başlayıp, üniversite bitene kadar ingilizce öğrenen bir adamın dil hakimiyetinin, M.r and Mrs Brown'u bizlerle tanıştırmaktan öteye  geçmemesinin başka makul bir açıklaması olamaz. O yüzden tercüman, çevirmen diğer toplumlara nazaran çok daha kıymetli olmalı bizde.

  Hele de böyle derin edebi mevzulara, felsefeye, sosyolojik hareketlere kafa yoracaksanız çevirmen çok daha kıymetli bir hale geliyor. Yalnızca tercüme yaptığı dile hakimiyetinin yanında, tercüme yaptığı alanda ciddi bir alt yapısının olması şart. Zira tercüme edebilmek için anlatılanı, önce tercüme edecek kişinin anlamış olması gerekir. Anlamak ise dile hakimiyetten çok bağımsız bir konu. Yani, doğuştan öğrendiğimiz anadilde ifade edilmesi, bir Aşık Veysel türküsünü, bir Nazım Hikmet şiirini tüm incelikleriyle tek seferde anlamaya yetmiyor. Tabiri caizse bu tip konularda çevirmen, ipiyle kuyuya indiğiniz adam oluyor. Özellikle de; edebiyat, bilim ya da felsefenin kuyusuna hiç tanımadığınız bir adamın ipiyle inmeye kalkmak büyük cesaret doğrusu. Yani Jean Jacqques Rousseau'yu parayı bastırıp çocuklarını avrupada okutmayı marifet sanan bir ailenin, Paris kafelerinde berduşluk yaparak Fransızca öğrenen evlatlarından okumak tüyler ürpertici bir şey. Adam kendini, doğduğu toprağın insanından üstün görüp kaçıp gitmiş, hangi eşitliği, hangi insan hakkını anlamış da sana tercüme etmiş olabilir. Zaten o yüzden tercüme bir eserden bahsedilirken (tercümanını ima ederek)"falanca'dan okudum" diye ifade ederdi eskiler.

  Hadi dili öğrenemedik bari doğru düzgün ipiyle kuyuya inilecek adamlar yetiştirseydik diye hayıflanıyorum çoğu zaman. Es kaza yetiştirdiklerimiz de, bir yerden sonra tercüme etmek için okumaya başladıkları eserlerdeki düşüncelerin tesirinde kalarak yeni düşünürler olarak karşımıza çıkıyorlar. Çünkü tercüme etmek için anlamak gerekir ve anlaşılmak üzere insanın kafasına giren her güçlü düşünce içeride yavaş yavaş büyür. Bir yerden sonra dokunuverir dimağınızdaki ilk domino taşına. Sonra muhakeme başlar. Her muhakeme insanı ister istemez olumlu ya da olumsuz mutlaka bir sonuca götürür. Tercüman bir süre sonra, tercüme etmek üzere yola çıktıkları düşüncenin ya savunucusu, ya muhalifi olur. Maalesef muhakemeyi insana bırakmamakla en büyük yanılgıya düşerler. Bunun en güzel örneği Cemil Meriç'tir. Fransızcaya olan hakimiyetinin yanında Fransa'da ortaya çıkan toplumsal ve felsefi akımların temellerini anlayabilecek zeka ve derinliğe sahip olmasına rağmen (arık piyasada bulmanın mümkün olmadığı) bir kaç Balzac çevirisi dışında çeviri yapmamıştır. Oysa kitaplarında Fransa'da ve Avrupada meydana gelen fikir hareketleri ile ilgili bir çok analiz göze çarpar. Bunların tümüne Fransızca metinlerden okuduklarını, içinde bulunduğu toplumda gözlemledikleriyle muhakeme ederek vardığı yargılar sonucunda ulaşmıştır.

  Fakat şu an o kadar kötü çeviriler dolaşıyor ki ortalıkta, Bırakın yargıyı okura bırakan bir eser bulmayı, Cemil Meriç örneğinde olduğu gibi kaliteli olduktan sonra analiz edilmiş haline bile muhtacız.Yoksa Albert Camus gibi, Derrida gibi düşünürlerin 5 yaşında bir çocuğun algısıyla cümle kuruyor olması çok saçma geliyor insana. Sartre gibi bir çok hareketin içerisinde bulunmuş bir adamın toplumsal ve felsefi onca söylemi varken, sadece edebi metinleri "dünyaca ünlü yazardan çok satan aşk romanı" diye çevrilmişse, Kafka'nın en çok satan kitabı Mileneya Mektuplar ise ortada çok ciddi bir problem var demektir. Zaten batıyla kurmakta çok geç kaldığımız köprülerde temel mimari bir problem vardır. Köprü, hiçbir düşünce akımının, bilimsel ve felsefi gelişmenin geçebileceği kadar geniş değildir. Bu tek şerit, tek yön köprüden olsa olsa hız ve haz çağının hızla tükenen popüler kültür(süzlük) fenomenleri geçebilmektedir.

  Bu batı hayranlığı değil elbette, insan aklının ortaya koyduğu, ortak zamanın ruhunun kaçınılmaz etkileri karşısında doğru ve güçlü bir medeniyet tasavvuru oluşturabilmenin yolu. Fransa sadece bir örnek. Fakat dünyayı etkileyen bir devrimin, Fransız ihtilalinin Fransada peyda olmasının altında; İtalyan Machiavelli'yi Jean Jacqques Rousseau çevirilerinden, İngiliz Newton'u, Voltaire, Alman Le ibniz''i Montesquieu çevirilerinden okumuş olmalarının etkisi büyük.

*satürnsakini