30 Eylül 2018 Pazar

Hazır deliliğimiz nüksetmişken...

Her birimizin gözlerini ve kulaklarını büyük bir rüyanın başlangıcı olan şeylerle doldurmalıyız. Birisi piramitleri yapacağımızı haykırmalı. Yapamamamızın bir önemi yok.


13 Eylül 2018 Perşembe

Deli




Diyorlar ki bazen deliler doluşmuş bakıyormuş gözlerimden. O sizin kendi güzelliğiniz efendim, iltifat buyuruyorsunuz. Tıp fakültesi son sınıfta psikiyatrist olma hayallerinden vazgeçip, ev kedisi olan bir karakter hakkında hikayeler yazmaya başladığım günden beri böyleyim ben. Joanne Greenberg'in Sana Gül Bahçesi Vaadetmedim kitabını okuduğum ve kimseye iyi hikayeler vaadetmediğim döneme denk gelir aynı zamanda. Ah ne güzel komşumuzdun sen Deborah abla.

 "Deliler ve dâhiler arasında çok ince bir çizgi vardır" diye bir laf etmiş birisi. Mevzu delilik olunca çok sık duyuyoruz, Üstelik insanlığın komple hipermetrop olduğu bir çağda bu çizgiyi seçebilmek artık daha zor. Malum bilgisayar başında çok fazla vakit geçiriyoruz, bir de telefonlar var... Tabi gözler bozuluyor doğal olarak... Neyse ki aynı teknolojik gelişmeler lazer ameliyatı diye bir şeyle çözüm de öneriyor.

  Deliler hakkında bazı kitaplar okudum, filmler izledim, şarkılar da dinledim. Hatta bir ara delirir gibi de oldum. Az çok anlarım hallerinden, en azından konunun yabancısı sayılmam herhalde. Şunu öğrendim mesela; bazı deliler bazı zanlarla yaşıyormuş. Kendilerine gerçekte olmayan bir dünya yaratır, orada kendilerini gerçekte olmadıkları bir şey zanneder ve öyle yaşarlarmış. İnsanlar da dışarıdan onları bir şeyin taklidini yapıyor zannederlermiş. Mesela bizim otobüs taklidi yapıyor zannettiğimiz bir deli, aslında kendisinin otobüs olduğuna inanmıştır. Akıl, etten kemikten uzuvları ile hareket eden canlıyı, fosil yakıtlı, tekerleri üzerinde hareket eden metal bir taşıttan ayırt edebildiğinden, bir akıllı, bir delinin deliliğini farkedebiliyor. Fakat bir deli, bir akıllının aklı ile ayırt edemeyeceği bir şey zannederse kendini? Mesela doğma büyüme Ankaralı bir delinin deliliği kendini Fransız sanması şeklinde tezahür etmişse... Tesadüf bu ya,  ya üzerine bir de iyi derecede Fransızca biliyorsa delimiz? Daha iyi derecede Fransızca bilmeyen hangi akıllı, Ankaralı delimizin, deliliğini farkedebilir? Zaten en başta bir delilik midir bu? Deli ile akıllı arasındaki tek fark kendisini içinde gördüğü dünyanın ne kadar gerçek dışı olduğuyla, ne kadar inandırıcı olduğuyla mı ilgili? İnsanın kendisini olmadığı bir şey zannetmesi tam olarak hangi noktada bir kişilik probleminden, bir akıl hastalığına evrilir? Bu konuda birini delirtebilecek kadar çok sorum var.

   Bazen ben de aslında deliymişim de kendime yarattığım dünyada akıllıymışım gibi davrandığımı düşünüyorum. Yani bir delinin kendini otobüs zannetmesi, kahve kupası zannetmesi gibi pek ala akıllı zannetmesi de gayet olası değil mi sizce de? Bu durumda delimiz, dışarıdaki akıllı insan için akıllı taklidi yapıyor gibi görünecek. Bu, (eğer psikiyatr filan değilseniz) akıl ile ayırt edilebilen belirgin ve gerçek dışı bir sanrı olmadığından ne sizin, ne benim farkına varabileceğim bir şey olurdu. Hele de bu taklidi biraz iyi yapıyorsa delimiz, dışarıdan akıllı birinin bunu aklı ile farkedebilmesi mümkün olmazdı. Yani özetle, belki de 15 senedir filan deliyim de akıllıların arasında aralarında akıllı taklidi yapıyormuşum gibi hissediyorum. Kimse de durumun farkında değil. Aklına şaşayım onların.

  Aslında yalan söylüyorlar hepimize, delilerin gözlerimizden doluşup baktığı filan yok. Zaten kimsenin gözlerimize baktığı yok, biz bile kendimize düşman kesilmiş ayaklarımıza bakıyorken. Dost başa, düşman ayakkabılara...Hem insana daha zalim düşman var mıdır kendinden gayrı? Biz kendimize düşman kesilmişken siz nereden denk getireceksiniz de bakacaksınız gözlerimize.

Aman Lütfü Bey, lafı mı olur her insan biraz delidir.
Hem sen kendine iyi bak, beni düşünme su akar yatağını bulur.


*satürn sakini