11 Kasım 2018 Pazar

HUZURSUZ ANTOLOJİSİ-9




bu yaşa erdirdin beni,gençtim almadın canımı 
ölmedim genç olarak ,ölmedim beni leylak 
büklümlerinin içten ve dışardan 
...sarmaladığı günlerde 
bir zamandı 
heves ettim gölgemi enginde yatan 
o berrak sayfada gezindirsem diye 
ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende. 
vakti vardıysa aşkın,onu beklemeliydi 
genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için 
halbuki aşk,başka ne olsundu hayatın mazereti 
demedim dilimin ucuna gelen her ne ise 
vay ki gençtim 
ölümle paslanmış buldum sesimi. 

hata yapmak 

fırsatını adem'e veren sendin 
bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana 
gençtim ve ben neden hata payı yok diyordum hayatımda 
gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi 
haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne 
bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak 
bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini 
tanıdım ademoğlu kimin nesiymiş 
ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi. 

çeşme var,kurnası murdar 

yazgım 
kendi avcumda seyretmek kırgın aksimi. 

gençtim ya,ne farkeder deyip geçerdim 

nehrin uğultusu da olur,dalların hışırtısı da 
gözyaşı,çiğ tanesi,gizli dert veya verem 
ne fark eder demişim 
bilmeden farkı istemişim. 
vay beni leylak kokusundan çoban çevgenine 
arastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık! 
yola madem 
çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştım 
hava bozar,yüzüm eğik giderdim yine 
yaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar 
yola devam ederdim. 

gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendim 

gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın 
onunla ben 
hep sevişecek gibi baktık birbirimize. 
bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık. 

oysa bu sürgün yeri,bu pıtraklı diyar 

ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde 
hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık 
bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için 
kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık 
eriyeydik nesteren köklerine sindiğimizce 
alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık 
ah,bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydı 
doğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamız 
ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladık 
gönendi dünya bundan istifade 
dünya bayındırladı: 
bir yakış,bir yanış tasarımı beride 
öte yakada bir ben-i adem 
her gün küsülü kaldık. 

bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan 

artık bu yaşa erdirdin beni,anladım 
gençken almadın canımı,bilmedim 
demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş 
çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer 
çiğ tanesi sanmak ne cüret,gözyaşıymış 
insanın insana raptolduğu cevher. 

şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi 

taşınacak suyu göster,kırılacak odunu 
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde 
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin 
tütmesi gereken ocak nerde?

İSMET ÖZEL/MÜNACAAT