Gözlerim sıkıca kapalı. Beyaz bir ışığın parıltısında bulanık görüntüler beliriyor
zihnimde. Boğuk gürültüler duyuyorum, anlaşılmayan tezahuratlar arasında.Beynimin içinde bir ses ondan geriye saymaya başlıyor, görüntüler
netleşiyor.
- ON...!
Henüz 13 yaşındayım. Okul müdürü M.r Tyson'ın odasındayız.
Bir kaç adım ötede üst sınıftan üç çocuk var. Yüzleri kan
içinde. Piskolojik danışman Bayan Blau çocukların yüzüne acıyarak
bakarken, Müdür Tyson'ın kalın sesiyle irkiliyorum.Sinirden ağzı
köpürerek konuşuyor:
-Bana bak evlat! Burası saygın bir okul ve burada o lanet olası
sorunlarını kendi ilkel yöntemlerinle çözemezsin. Bir daha aynı şeyle
karşıma çıkarsan, senin o lanet k.çına uzaklaştırma vermekten büyük bir
zevk duyacağım. Şimdi hepiniz dışarı!
Kapıya doğru ilerlerken Bayan Blau ve M.r Tyson'ın aralarında cılız bir sesle konuştuklarını duyuyorum.Bayan Blau soruyor:
-Üçünü tek başına mı dövmüş?
-Evet. Lanet olasıca,vahşi bir gergedan kadar güçlü
-DOKUZ...!
Manhattan'ın ara sokaklarıdan birindeyiz. Fonda 50 Cent'ten
İf i can't çalıyor. Çete lideri Jeremy'le tartışıyoruz. Jeremy bana beyaz
kolej çocuklarından haraç almakta haklı olduğumuzu ispatlamaya
çalışıyor.
-Hey adamım senin sorunun ne ha? Bu lanet beyazlar, senin o lanet
olası atalarının köle olarak çalıştıkları maden ocakları sayesinde zengin
oldular ve onların zengin beyaz ataları o parayla, kahrolasıca beyaz
çocuklarının, lanet beyaz k.çlarını lüks kolejlere gönderdiler ve onlarda
kendi çocuklarını... Bi de şu kendi haline bak Mike. Senin o hunga
munga kabilesinden gelen lanet köle ataların, kahrolasıca siyah annene
hiç bişey bırakamadı ve bu yüzden o lanet kolejde değilsin!
-Haklısın galiba Jeremy. Peki ne yapmalıyız?
-Evet dostum biliyordum. Bak tam işte şurada! yolun karşısına geçmeye
çalışan aptal beyazı çocuğu gördün mü...? Git ve tüm doğu yakasının konuştuğu lanet siyah yumruklarınla o aptalın suratını vişneli turtaya çevir.
Evet henüz 16 yaşımdaydım ve girdiğim birkaç kavgadan sonra tüm doğu yakası çeteleri adımı duymuştu.
SEKİZ...!
Herkes siyah takım elbiselerini giymişti. Hepimiz geçen
akşam ki çatışmada vurulan Jeremy'e karşı son vazifemizi yapmak için
ordaydık. Rahip tüm iyi dileklerini sunduktan sonra 23.caddedeki metro
istasyonundan getirdiğimiz sokak müzisyenleri onun son istediği üzerine
en sevdiği Frank Sinatra şarkısını çalmaya başladı. Hep birlikte şarkıyı
mırıldanıyorduk. Henüz 19. doğum günüme bir hafta vardı.
YEDİ...!
Lanet olası Curtis'e inanmamalıydım. Lanet olası Curtis'e ve
onun lanet planına...Onun kuş kadar beyniyle bu soygunu planlanması
imkansızdı zaten. Ben üzerime düşeni fazlasıyla yapmıştım, o lanet
güvenlik görevlisini çok fena benzetmiştim. Daha elini tabancasına
götürmeden, yumruklarımla lanet kafatasıni bir oyun hamuruna
çevirmiştim. Ancak Curtis'in aptal planı yüzünden yüzünden 20. yaş günümü ve hatta sonraki birkaç yaş günümü daha, kahrolasıca
Virginia Eyalet Hapisanesindeki yeni dostlarımla kutlamak zorunda
kalacaktım. Curtiiissss! Seni adi herif! Buradan çıktığımda çoktan ölmüş
olmayı dileyeceksin lanet olasıca.
ALTI...!
Gözlerimi açtığımda Lucas'ın alnının ortasından sol kaşına
kadar uzanan yarasıyla, lanet meksikalı suratını görüyordum. Beni
uyandırmaya çalışıyordu. Lucas; Jeremy'nin eskiden iş yaptığı bir beyazdı
ve Virginia eyalet hapisanesindenki ilk günlerimden itibaren beni hep kollamıştı. Öğle yemeğine henüz bi saat
vardı. Burada basketbol oynamak, spor salonunda çalışmak ve herkes gibi
kadın dergileri okumak dışında fazla seçeneğim olmadığından vaktimin çoğunu Curtis adını
verdiğim kum torbasını pataklayarak geçiriyordum. Ancak aşağı indiğimde adi bir beyaz
benim torbamda çalışıyordu.
-Hey ahbap o benim kum torbam
-Burada herşey ilk gelene aittir dostum
-Bu gün daha sıkı bi kum torbasıyla antreman yapmak eğlenceli olacak
-oooouch!! seni lanet zenci...!burnum, burnumu kırdın.
BEŞ...!
Artık daha büyük kavgalara karışıyordum. Gardiyanlar bile
kavgalarımda bahse giriyorlardı. Hatta geçen akşam, yemekhanede Minik
Joe'yu pataklamıştım. Ona Minik Joe diyorlardı. Fakat o hayatımda gördüğüm
en iri adamdı. ve eminim; evinde her pazar gecesi amerikan güreşi izleyen adamlar dahi, bu kadar steroidi bir arada görmemişti. Öyle ki; o akşam hapisanedeki son beş
yılında kimsye yenilmeyen bu adamın kırık burnu, Müdür Bob ve Gardiyan Şefi Arthur'a 150 dolar kaybetmişti.
DÖRT...!
Gece yarısı ranzamda uzanmış hapisanedeki
hayatımı düşünüyordum. 23 yaşını henüz doldurmuştum ve burada karşı koyulmaz bir
şöhrete sahiptim. Hapishanedekiler bana "noisefucker" adını takmışlardı. Ancak Lucas ve Baş Gardiyan Arthur dışında hiç
hayranım yoktu. Çünkü buradaki tüm mahkumlarda tek şey hissettiriyordum:
"korku..." Hücrenin yaşlı kapısı yavaşça açıldı gelen Arthurdu.
-Hadi Mike maçın var
-Arthur, lanet hapisanede benimle kavga edecek kimse kalmadığını sanıyodum
-Bir çaylak, bugün geldi.Üniversitedeyken boks takımındaymış.
-Neye karşılık?
-O iri kıyım Almanı pataklaman sana spor salonunda fazladan bir
saat, bana 100 papel kazandıracak evlat. Ama emin ol seninle birlikte
dışarda çok daha fazlasını kazanacağız...
ÜÇ...!
Gardiyanlar kapıya kadar eşlik ettiler. Kaslarım, beş yıl önce
hapisane müdürlüğüne emanet ettiğim kıyafetlerime sığmıyordu. Sanırım
spor salonunda çokca vakit geçirme imkanım olmuştu. Gidecek hiçbir yerim
yoktu. Söylediği gibi Arthur'u bulmak için şehre indim. Beni Steffani
Babbit adında eski eyalet şampiyonu bir boksörle tanıştırmak üzere, bir
spor salonuna götürdü. Burda herkes ona yaşlı Steff diyordu. Şimdilerde
amatörler için antrönörlük yapıyormuş. Önce beni denemek için salondaki
bir gençle maç yapmamı istedi. Birkaç saniye içinde o aşağılık herifi yere
serdiğimde Yaşlı Steff gülümsüyordu. Bana spor salonunda bir oda verdi. Üstelik küçük bir televizyonum bile vardı. İlk gecemde İhtiyar Steff'in
dolabındaki bir film izlerken uyuyakalıyordum. Kulağımda filmin müziği hala çalıyor..."Eye of the tiger"..acı yok Rocky acı yok...
İKİ diyor kulağımdaki ses ve ben her geri sayımda sesin daha da şiddetlendiğini daha da yakından geldiğini farkediyorum.
Yaşlı Steff tam bir alkolik ama antreman saatleri dışında bana çok
iyi davranıyor. Bir yandan egzersiz yaparken,bir yandan aksi bunağı ikna
etmeye çalışıyorum.
- Yapma ama Steff...!Maç başı %50 çok fazla.%20'de eski dostum
Arthur alıyor. Bana sadece %30 kalıyor ve bununla yeni
eldivenler, eşofmanlar almak zorundayım. Üstelik bir de sana kira
ödüyorum.
-Kapa o lanet çeneni Mike. Bir boksör için bu kadar matematik
fazla. Bir boksör ondan geriye saymasını ve gardını yukarda tumasını
bilirse yeter.(Alnımdan aşağı birşey süzülüyor ıslak ve sıcak.)
BİR...!
Kalabalık bir ringin tam ortasındayım. Çok sıkı bir rakip var
karşımda. Üst üste iniyor yumruklar. Salonda yoğun bir uğultu var. Yaşlı
Steff'in sesini zor duyuyorum.
Küfürler yağdırıyor:
-Mike...! Seni gerizekalı. Lanet olasıca gardını yukarı kaldır.
Ve tüm hayatımın gözlerimin önünden geçmesine sebep olan o sol direk.. görüntü bulanıklaşıyor.
Steff bu lanet hakemler ondan geriye çok iyi sayıyorlar diye mırıldanıyorum.
Oysa kafamın içinde ondan geriye sayan ses keskin bir kararlılıkla bağırıyor. Birden her şey kararıyor...
KNOCK OUT!
*SatürnSakini
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder