27 Şubat 2013 Çarşamba

HER ŞEYİNİ YAĞMALAYIN DA , BOHEMLİĞİNE DOKUNMAYIN





  Uykusuzdum ve aklımın içinde yalnızca dağınık bir yatak vardı. Tam pencerenin yanında özensizce çıkarılmış bir çift çorabın yanında öylece duran dağınık bir yatak. Biliyorum ilk bakışta bir terslik varmış gibi geliyor insana. Ama garipsememeli insan, sadece özensiz çıkarılmış çoraplar, dağınık yatakların yanında durmaz. Dağınık yataklar da özensiz çıkarılmış çorapların yanında durabilir. Hatta çalışma masası, bir dolap, kitaplık ve hatta bütün bir oda özensiz çıkarılmış bir çift çorabın etrafında duruyor olabilir. özensiz çıkarılmış bir çift çorap her şeyin merkezi olabilir isterse... olabilmeli...Hatta dünya bütünüyle o çorapların etrafına inşa edilmiş olabilir. Sizin bildiğiniz bir çok şeyden önce kainatta o çoraplar vardı belki. Garipsememeli insan bunu..bazen sizin önemsiz görebileceğiz, anlamlandıramayacağınız şeyler başkalarının hayatının merkezinde olabilir. Çekip almamalı onları oradan, iç içe koyup çekmeceye kaldırmamalı...Böyle yaparsanız eğer, hayatlarının merkezinde özensiz çıkarılmış bir çift çorapla yaşayan bir kaç insanı fena halde incitebilirsiniz. Bir sigara izmaritinin küllükte kaldığı gibi öylece kalırlar bir boşlukta.

 Özensiz çıkarılmış çoraplar, eskimeye yüz tutmuş şapkalar, alışkanlıklar ve hatta bazı hatalar, pişmanlıklar...
Yargılamamalı insan bunları, anlamlandırmaya çalışmamalı, ait olduğu insanın yüklediği anlamları ile kabullenmeli. Bunları(bazen odanın ortasına özensizce çıkarılmış bir çift çorap bile olabilir), o insanların hayatlarının merkezinden  çektiğinizde uyanırlar. Uykusuz insanlar kitaplar saçarlar ortalığa. ve kitaplar saçılmışsa ortalığa, her şey için çok geç kalınmıştır artık...Altı kalın kalın çizilmiş tutunamayan insanların, özensiz çıkarılmış çoraplarıyla ağzına kadar doluysa bütün odalar, yer kalmamıştır artık uykusuzlara...


"beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen, boşuna yorma'
derdi 'boş yere mağaramdan çıkarma beni, alışkanlıklarımı özellikle
 yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna tedirgin etme beni. Bu
 sefer geride bir şey bırakmadım, tasımı tarağımı topladım geldim.
 Neyim var neyim yoksa ortaya döktüm, beni bırakırsan sudan çıkmış
 balığa dönerim. Bir kere çavuş olduktan sonra bir daha amelelik
 yapamayan zavallı köylüye dönerim. Beni uyandırma.."   Oğuz Atay/Tutunamayanlar...


Charles Aznavour- La Bohéme
dinlesek



yirmi yaşın altındakilerin bilemeyeceği
zamanlardan söz ediyorum size.
o vakitler montmartre; leylaklarını,
pencerelerimizin altına kadar asardı.
bize yuva olan fakirhanemiz
beş para etmese de
tanıştığımız yerdi orası.
ben açlıktan bağırırken,
sen çıplak poz veriyordun.

bohem, bohem
mutluyuz demekti

bohem, bohem
ancak iki günde bir yemekti.

komşu kafelerde,
şöhreti bekleyen birkaç kişiydik
kazınan bir mide ve sefaletimize rağmen
inancımızı yitirmiyorduk.

ve bazı bistrolarda
sıcak yemek karşılığında
bir tuval alıyor,
sobanın etrafında toplanıp
dizeler döktürüyorduk.

bohem, bohem.
"güzelsin" demekti
bohem bohem.
deha hepimizdeydi.

çok zaman şövalemin önünde
bir göğüs çizgisinin
bir kalça kıvrımının
desenlerini düzelterek
beyaz geceler geçirirdim.
ancak sabah olunca,
birer kafe-krem alıp otururduk:
tükenmiş ama hoşnut,
birbirimizi sevmeli,
yaşamı sevmeliydik:
bohem, bohem
yaş yirmi demekti
bohem bohem
hepimiz o zamanın havasına girmiştik.

günlerden bir gün tesadüfen;
eski adresime yolum düştü.
gençliğimi görmüş duvarları, yolları
hiçbirini çıkaramadım.

bir merdiven üstünden,
artık eser kalmamış atölyeyi aradım.
yeni dekoruyla üzgün gibi geldi montmartre
ve leylaklar ölmüş.

Bohem, Bohem
gençtik, çılgındık.
Bohem, Bohem
hiçbir şey ifade etmiyor artık


Fotoğraftaki Çift: Johnny Hallyday& Sylvie Vartan

*SatürnSakini