16 Şubat 2019 Cumartesi

SATÜRN RADYOSU ŞARKILARI-9


Sene 1913...

-80.000 sokak köpeğinin İstanbul sokaklarından toplandığı ve bu elim olaydan sonra Hayırsız Ada olarak anılacak Sivri Ada'ya terkedildiği yıl. Babamın gençliğinden kalan sarı saman kağıdına basılmış bir Sartre kitabında karakterlerden biri bu olaydan şöyle bahsediyordu; "Onları sokaklarda tuzağa düşürmüşler, çuvallara, sepetlere koymuşlar ve sonra ıssız bir adaya bırakmışlardı. Köpekler birbirlerini yiyorlardı. Açık deniz rüzgarı onların bağırışlarını denizcilerin kulaklarına kadar getiriyordu. "

-Halk bu zalimliğin hep bir uğursuzluk getireceğine inanmış. Yoksulluk zaten diz boyu... Beklenen uğursuzluk gelip dayanmış. Balkan Savaşı...

-Tüm bunların ortasında Selanikten, İstanbul'a göç eden Hikmet Bey ve Raziye Hanım'ın 4 erkekten sonra bir kızları dünyaya geliyor. Hikmet Bey ileri görüşlü bir adam. O yılların mahzunluğuna inat, bu kız çocuğuna, tüm kız çocuklarına umut olması adın Seyyan adını veriyor. Seyyan eşitlik demek, küçük Seyyan'ın kardeşleri ile aynı haklara, eşit gelecek fırsatlarına sahip olmasını umut ediyor belki de...

   Bu belkide dünyanın en güzel sesli kadınlarından birinin buruk mu desem, tevazu dolu mu desem bilemeyeceğim ama garip bir hüznün çekiciliğini taşıyan ve kesinlikle derin bir saygı uyandıran hayatı beni şarkısı kadar derinden etkilemiştir. 16 yaşında şarkı söyleyen bir genç kız, alkol, bağrışmaların olmadığı sanki sinemadaymışcasına derin bir sessizlik içinde kendilerini bu büyüye bırakan, şarkılar dinleyen bir toplum kültürü... Genç solisti sahne alacağı yere kadar elinden tutarak götürüp getiren, onu en önde dinleyerek onunla gurur duyan bir anne.

 Sonra genç sayılabilecek yaşta bir evlilik.Bu büyülü sesin adlarını söylediğini duymayı hayal eden musiki cemiyetlerinden, sahneye çıktığı yere gelen eski İstanbul'un asilzade ailelerinden onlarca talibi varken gönlünü genç bir teğmene verir Seyyan hanım. Sonra onun görevi gereği peşi sıra gezip durur Anadoluyu. Şimdilerde bize ulaşan bir kaç şarkısı da, Sarıkamış'ta ikamet ettiği yıllarda ailesini ziyaret için İstanbul'a geldiği tatil dönemlerinde kaydedilmiştir.

Kendini inandırdığı bir teselli mi yoksa herkesin gözlerini kamaştıracak parıltı dolu bir hayata karşı , onun getireceği mutluluğun çok çok üzerine çıkmış olmanın verdiği vakur bir huzurun ifadesi mi bilmiyorum. Artık tamamen uzaklaşmışken, 80lerde tesadüfen dinlenen bir plaktaki büyülü sesin peşine düşen bir gazeteci ile yapılan bir röportajda;"O başka bir hayat tarzı gerektiriyordu. Annemle beraber giderdik, sonra onla beraber dönerdik. Oradan beni ayıran mekan değil oradaki hayat tarzına ayak uyduramayışımdı"diyor.

Çok acayip yıllarmış...

Tüm ayak uyduramayanlara gelsin...




Bonus: Güzel bir yorumu da Volkan İncüvez'den gelmiş.