12 Temmuz 2011 Salı

DAHA SONRA...


Dağınık bit yatak...Dağınık mı? Aslında belkide hayatımdaki en derli toplu şey. Tam pencerenin kenarında, başucunda özensizce bırakılmış bir kaç a4 kağıdının yanında öylece duruyor. Kafamın içindeki bir sürü düşünce gibi...Hemen üzerinde öylece atılmış bir kaç kitap... Ama yatağımın böyle olmasını daha çok seviyorum. Perdeyi biraz aralayınca ay ışığı tam yastığımın üzerine düşüyor bulutsuz gecelerde. Ve öyle de yapıyorum, perdeyi aralıyorum, ay ışığı tam yastığımın üzerine düşüyor. Yatağa girmek üzere tam bir hamle yapacakken bir an duraksıyorum. Valery' nin dediği gibi; "her şey bir an duraksamayla başlıyor"

Bir çocuk parkındayım. Çocuklar uyku saatlerini yetişkinlere devredeli epey bir zaman olmuş. Sokak lambalarından süzülen zayıf bir ışık sallanıyor salıncaklarda. Kaydıraktan kayıyor, tahteravalliye biniyorlar. Beni görünce kaçışıp, lambalarına dönüyor hepsi. Kaydırakla tahteravalli muzipçe fısıldaşıyor, salıncaklar birbirine bakıp gülümsüyorlar. Salıncağa binmek için biraz yaşlıyım sanırım. Niye burdayım, neden bunları düşünüyorum bilmiyorum. Sanırım sorgulamak için çok yaşlıyım.

Bir banka oturuyorum. Soğuk...Usulca açıyorum çantamı. Yıpranmış eskiz defterimi çıkarıyorum. Daha kapağına dokunur dokunmaz, sanki o anı bekliyormuş gibi fırlıyor çizdiğim tüm kahramanlar. Kırmızı konversli kız kaydırağa koşuyor, İsmail salıncaklara...Hektor yine yanlız başına kumda oynuyor. Bir süre izliyorum onları. Öylece oynuyorlar. Biraz sonra kırmızı konversli kız yanıma geliyor "bana pamuk şeker al" diyor. Güneş doğmak üzere. "Daha sonra" diyorum. Daha sonra...Bir şeyleri ertelemenin sancısı düğümleniyor boğazıma. Öylece boş bir sayfa açıyorum

"Hadi gidiyoruz"

Herkes sayfasına dönüyor.

*SatürnSakini

Hiç yorum yok: