4 Mart 2014 Salı

KISAFİLM2# : Oscar töreninde Ankaralı Turgut


Künye

Film                 : Valgaften(Election Night)
Yapım             : 1998, Danimarka
Senaryo           : Andreas Thomas Jensen
Yönetmen        : Andreas Thomas Jensen

   Geçenlerde TÜRVAK Sinema-Tiyatro Müzesinde gerçekleştirilien "içinde Türkiye geçen film afişleri sergisi" vesilesi ile yer yer yurdun yağışlı bölgelerinde mütemadiyen karşıma çıkan; içinde Türkiye geçen filmler yine gündeme geldi arkadaşlar arasında. Bu konu niye bizim için bu kadar önemli, millet olarak dünya sinemasında bir yerlerde bizden bahsedilince neden bu kadar seviniyoruz bilmiyorum. Acayip, kompleksli bir milletiz vesselam, herhalde birilerinin dünyada bizim varlığımızdan haberdar olduğunu bilmek hoşumuza gidiyor. Bob Dylan Türkmüşçülüğümüz, koca okyanusu dondurup kızılderilileri Amerika kıtasına buradan göç ettirmişliğimiz hep bundan. Derunumuzdaki yaraları bilmek için ulusça çocukluğumuza inmek gerek belki, kallavi psikoanalizlerden geçmek, azıcık Freud filan okumak gerek, bilemeyeceğim. Neyse...İlk başta muhabbeti Transporter 3 filmindeki Müslüm Baba, İsmail YK posterleriyle savuşturabilirim sandım. Fakat muhabbet pek öyle sandığım kadar vasat geçmedi. Neyse ki, konu "Ayhan Işık, George Clooney 'in babasıymış" kıvamına gelmeden Midnight Express, Le Fille Sur le Pont dolaylarında kapandı. Eve dönünce, bir süre sonra yeniden, kaçınılmaz bir biçimde karşıma çıkacak olan  "içinde Türkiye geçen filmler" muhabbetine yeni bir şeyler katabilmek adına konuyla ilgili biraz bakınırken "Election Night" ile karşılaştım.

       Orijinal adı "Valgaften" olan film, 1998 yılnda en iyi kısa film dalında Oscar almış. Senaristi ve yönetmeni Danimarka sinemasını Lars Von Trier'le birlikte sırtlayan ünlü bir isim; Andreas Thomas Jensen. Senarist kişiliği ile de bilinen Jensen, profosyonel anlamda sinemaya 1996 yılında kısa metraj işlerle başlamış. Üç yıl üstüste aday olduğu en iyi kısa film oscarını 1998'de Valgaften ile kazandıktan sonra çıtayı yukarı çekerek bazen senarist, bazen yönetmen olarak uzun metraj bir filmle oscar kovalamaya başlamış. Rembrandt ve The Green Butcher gibi ses getiren işlerin yanında The Duchess filminin senaryosu yazarak 2008 yılında Hollywood'a göz kırpmıştır. 2011 yılında senaryosunu yazdığı "In a Better World" en iyi yabancı film oscarını alan Jensen'i ilerleyen yıllarda daha çok konuşacağız gibi..

   Filme dönecek olursak; Enternasyonalizmi benimsemiş idealist bir ağabeyin şahsında, toplumun ırkçılığa nasıl evrildiğini anlatıyor. Bir etnisitenin varlığı altında yaşayan azınlıkların, o toplumun enternasyonalist bireylerinden istifade ederek, o azınlığın hem dahil olduğu toplumda egemen etnisiteye, hem de diğer azınlıklara karşı pozitif ayrımcılık elde etmeye çalışmasını gayet yalın bir dille ifade etmiş. Herhangi bir ayrımcılıağa maruz kalmasa bile azınlık olmanın getridiği aşağlık kompleksi ile birlikte, aşırı bir alınganlığa bürünmesi ve bunun sonucunda refleks göstermeleri söz konusu. Öyle ki, azınlıklar tarafından geliştirilen bu reflekslere maruz kalan en hümanist, en enternasyonellrimiz bile ister istemez, "her şey dozunda makbul" kıvamına gelerek bir adım geri atıyor ve azınlık hakları savunuculuğundan, ırkçılık yapmamayı yeterli gören, ortayolcu bir duruş benimsiyoruz. Aslında herhangi bir ayrımcılıkta bulunmasalar dahi, sırf azınlık haklarını savunucu eylemlerde bulunmadıkları için ırkçılıkla nitelediğimiz insanların durdukları yer itibarı ile zaten anti-ırkçı bir tavır içinde olduklarını, bu insanları azınlık reflekslerinin o noktaya itttiğini daha iyi anlıyoruz.

   Filme damgasını vuran ise tabi ki hem filmin içerisinde hem de bitiş jeneriğinde yer alan Ankaralı Turgut.. Evet yanlış duymadınız, Oscarlı bir filmde öyle bangır bangır çalan Ankaralı Turgut...N'aparsınız işte bu da millet olarak bizim kompleksimiz..:)

İYİ SEYİRLER...                                                              *satürnsakini


Hiç yorum yok: